.


SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!
   
  Ulukışla Ülkü Ocakları Eğitim Ve Kültür Vakfı
  Ülkücü
 



ÜLKÜCÜLÜK

Ülkücülük, batı dillerinden dilimize giren idealistlik kelimesiyle aynı olan bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük ve idealizm, insan kafasını içinde elde edilmesi varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması anlamı taşır."

     Ülkücülük, batı dillerinden dilimize giren idealistlik kelimesiyle aynı olan bir anlam belirtmektedir. Ülkücülük ve idealizm, insan kafasını içinde elde edilmesi varılması en mükemmel, en güzel, kendisini mutlu edecek hedeflerin tasarlanması ve bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için arzu gösterilmesi ve çalışılması anlamı taşır. İnsanlar arasında idealistler yetişmeseydi insanlık bugün dünyayı aydınlatan birçok gelişmelerini, birçok alanlardaki yükselişlerini sağlamazlardı. Her gerçek, her fikir önce insanların kafasında bir hayal olarak doğar. İnsanlar hayal ederler. Hayal kurarlar. Bu hayallleri kendileri için iyi olan, kendilerinin özledikleri, elde etmekle mutluluk duyacakları birtakım özleyişleri belirtir. İnsanlar hayalleriyle büyük ölçüde insan olurlar. İnsanlar hayalleriyle diğer canlılardan bir ayrıcalık gösterirler ve gerçekten insanlık vasfını kazanmış olurlar. İşte ülkücülük  de yani idealizm de insanların ve toplulukların kendileri için varılması mutluluk sağlayacak, varılmasıyla en gelişmiş en yükselmiş bir durum sağlayacak, bir hayalin düşünülmesi ve insan beyninde tasarlanarak şekillendirilmesidir.

     Her toplumda idealistler vardır, ülkücüler vardır ve ülkücülerin, idealistlerin bulunuşu toplumlar için bir saadettir; büyük bir talihtir! Türk Milleti için, bizim düşündüğümüz ülkü nedir? Türk Milleti için, tasarladığımız ideal nedir?

     Herşeyden önce Türk Milleti' nin ahlakta, maneviyatta, insanlık duygularında en yüksek seviyede bulunması, yaşaması ve ilimde, teknikte dünyanın en ileri gitmiş varlığı haline gelmesi ve ekonomik açıdan kalkınmış, tarımını modern tekniğe göre geliştirmiş ve modern sanayii kurmuş, refahlı bir toplum haline gelmesi, Türk toplumu için bir Türk milliyetçisinin düşüneceği ülkünün esaslarından mühim bir kısmını teşkil etmektedir.

     Türk milliyetçiliğin, ülkücülüğün sınırları içinde sadece bunlar mı vardır? Sade bunlar değil başka düşünceler, başka hedefler de vardır. Bu hedefler Türk Milleti' nin merhamet dilenmiyecek, lütuf dilenmeyecek bir duruma gelmiş, kendi gücüyle ayakta duran, kendi gücüyle varlığını koruyabilen ve sözünü dünyanın her yerinde saydırabilen bir varlık haline gelmesi düşüncesidir.

     Bunun yanısıra Türk Milleti' nin haklarını, herzaman dünyaya tanıtabilmesi, dünyaya duyurabilmesi düşüncesidir ve yine bunun yanısıra bütün Türkler' in kölelikten, yabancıların buyruğu altında yaşamaktan kurtulması ve Self Determination, yani kendi mukadderatına kendilerinin hakim olması kutsal prensibine göre, hepsinin bağımsız hale gelmeleri, bağımsız olmaları Türk ülkücülüğünün bir diğer görüşü, düşüncesidir. Bunun için milli doktrinin önemli bir ilkesi olarak ülkücülüğü almış bulunmaktayız.

     Türk milliyetçiliğinin, ülkücülük tarifinin sınırları içinde bulunacak görüşleri, fikirleri ancak genel olarak işaret etmiş bulunmaktayız. Türk ülkücülüğünün hedef aldığı düşünceler, genel olarak belirtilmiş olan bu fikirlerden ibaret değildir. Ülkücülüğümüzün içerisinde her mesleğe mensup Türk milliyetçilerinin, kendi mesleklerinde en ileri, en yüksek ve gerek kendi milletimiz için, gerek insanlık için en çok yararlı neticeleri elde etmek görüşü de yer alacaktır. Bir Türk milliyetçisi kendi toplumu için, kendi milleti için idealizmi daima göz önünde bulunduracak, bu genel idealizm prensipleri ile birlikte kendi sahası, kendi branşı ile ilgili çalışmalarında da bu temel ve genel mahiyetteki ülkücülüğün esaslarına uygun, onunla bütünleşmiş bir halde kendi branşı ile ilgili ülkücülüğünü de tespit edip güdecektir. ülküler uzak hedeflerdir, uzun cadelidir. Bir ülkünün hemen yarın gerçekleşmesi mümkün olmayabilir. Ülküler önümüzdeki yılları, önümüzdeki yüzyılları kapsayabilir. Ama ülkü insanın kalbini aydınlatan bir ışıktır. Ülkü insanlara yönünü tayin etmesini sağlayan bir klavuzdur. Milletler için de milli ülkü, milletin kılavuzu, milletin yolunu aydınlatan güneşidir. Ülküsüz insan çamurdan bir varlık gibidir. Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız bir gemi gibidir. Bunun için her Türk milliyetçisi, her DokuzIŞIK' cı mutlaka ülkücü olacaktır, mutlaka ülkü sahibi bulunacaktır.Hem milli ülkü sahibi olacaktır, hem insani ülkü sahibi olacaktır, hem de kendi mesleğiyle ilgili ülkücü bir kişiliğe sahip olacaktır ki, hem de kendi mesleğinde başarılı, yararlı bir kişi olarak gelişsin, hem de mensup olduğu topluma, milletine  yararlı hizmetler yapsın, insanlığa yararlı faaliyetler gösterebilsin. Bunun için DokuzIŞIK doktrininin çok önemli ilkelerinden olan ülkücülüğe büyük değer vermekteyiz.

"Biz, ülkücülüğümüzde daima gerçekci olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye' yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul ederiz."

Ülkücüyüz! İnsanlık ailesi, yeyüzünde yaşayan bütün insanlar, milletler denen ayrı ayrı üyelerin bir araya gelmesinden meydana gelir. Bir insan, insan olmak isterse, insanlığa hizmet etmek isterse, evvla kendi milletine hizmet etmeli, kendi milletini yükseltmeye, kendi milletini mutlu kılmağa çalışmalıdır. Bunu yaptığı taktirde aynı zamanda insanlığa da  hizmet etmiş olur. Çünkü bir insan kendi ailesini düşünür ve ona karşı vefalı kalırsa, insanlık duyguları en olgun seviyeye erişeceği için, kendi ailesi dışında  insanlara karşı da yararlı ve vefalı olur. Bir insan kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletine karşı bağlılık duymazsa, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi nihayet bir fantazi olur. İnsan, yetiştdiği toprağın, yetiştiği milletin refahını, iyiliğini, saadetini ve şerefini temin etmelidir. Bunu yaptığı taktirde, o millet insanlığın bir parçası olduğu için, dolyısıyla insanlığa da hizmet etmiş olur.

     Ülkücülüğümüz nedir? ülkücülüğümüz; Türk Milletini en kısa yoldan en kısa zamanda modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak; mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır.

     Kişilere hürriyet, milletlere istiklal başta gelen prensiplerimizdendir. İnsanlar hür ve eşit haklara sahip olarak doğarlar. Kabiliyet ve görevlerinin dışında insanlar haklarına tam olarak sahip kılınmalıdırlar.

     Toplum içerisinde insanlar şahsi liyakat ve kabiliyetlerine göre görevlendirilmeli ve bir sıraya konulmalıdır. Bütün bunlarla beraber ayrımsız olarak herkese bir imkan eşitliği sağlanmalıdır. İmkan eşitliği derken mücerret anlamda bir eşitlik anlaşılmalıdır.

     Bu ülkücülüğümüz içine bu günkü sınırlarımızın dışında bulunan Türklere ait herhangi birşey girer mi?

     Türk adı taşıyan herkes bizim sevgi ve ilgimizin çevresi içindedir. Bundan vazgeçemyiz. Bu her milletin tabii hakkı olduğu gibi Türk Milleti' nin de tabii hakkıdır. Bu günün Birleşmiş Milletlet Anayasası, yeryüzünde yaşayan her millete "kendi mukadderatına hakim olma" (self determination) hakkı kutsal bir hak olarak tanınır ve bunların herbiri yabancı boyunduruğundan, sömürgecilerin elinden kurtulup bağımsızlığını alırken, başkalarının boyunduruğu altında tutsak bulunan Türkler' in tutsaklıktan kurtulmasını istemek, dilemek, bunun için iyi niyetler taşımak, Türk olan herkes için en tabii ve kutsal bir haktır.

     Fakat biz, ülkücülüğümüzde daima gerçekci olmayı ve girişilecek faaliyetlerde Türkiye' yi hiçbir zaman tehlikelere, risklere, maceralara sürüklemeyecek bir yol üzerinde bulunmayı esas kabul ederiz. Ülkücülüğümüz bir macera fikri değildir. Ülkücülüğümüz, Türk Milleti' nin en kısa yoldan, en kısa zamanda modern uygarlığın en üst kademesine yükseltilmesi, müreffeh, mutlu bir hayata erdirilmesi, kendi gücüyle ayakta durabilecek bir hale getirilmesi ve her çeşit korkudan, baskıdan uzak olarak, hür, müstakil yaşaması ülküsüdür. Bu ülkü aynı zamanda Türk olan herkese karşı ilgi ve sevgi göstermeyi, onların mutluluğunu dilemeyi ve onların mutluluğunu, Türkiye' yi risklere, tehlikelere maruz bırakmadan, bırakmaksızın, bırakmamak şartıyla sağlamaya çalışması içine alan bir ülkücülüktür

 

ÜLKÜCÜLÜK KAVRAMI

"Ülkü" kavramı Türkçe olup, Türkler arasında uzun zaman "Hedef, gaye ve varılması, elde edilmesi arzu edilen, düşünce"olarak tarif edilip, anlaşılarak, kullanıla gelinmiş bir kelimedir.
Ayrıca bu kelimenin Türk Milleti' nin istikbalde hedeflediği varılması gereken bir gayeyi temsil ettiği de, anlaşılanlar arasındadır.

     Yeryüzünde her milletin gelecekten beklentisi, umudu ve kavuşmayı hedeflediği bir gayesi, bir ülküsü vardır. Yeryüzünde gayesi ve ülküsü olmayan bir millet yoktur. Bakınız, şöyle ki: Bugün İsrail parlamentosunda şu ibare yazılıdır:"Bizim sınırlarımız
Fırat ve Dicle
Nehirleri' nin doğduğu yerden başlar, Şattü' l Arap (Birleşik Arap Suyu) da biter.

      Yunanlılar Megaelo-İdea (Büyük Ülkü/Büyük Ülke) isteğiyle
Ege' yi, İstanbul
' u ele geçirerek Bizans yeniden var edilecektir"
Ruslar ise çarları Deli Petro' nun
İstanbul ve Çanakkale
Boğazları üzerinde ayakta duran, elinde beyaz bir güvercin bulunan tablosunu müzelerinde sergilemekte ve:

     "Er geç Rus hayal kuşu boğazlardan geçecektir" yazısını altında bulundurarak, isteklerini açıkca belirtmektedirler.
Ermeniler "Büyük Armenia/Büyük Ermenistan" kurulacaktır ve "Başkenti Garin/
Erzurum olacaktır." Türkülerinde ise "Pampa oradan, pampa oradan Türkleri kovacağız Anadolu
' dan" diye çalıp oynamaktadırlar.

     İngiltere "Dünya' da düzeni biziz. Gitmediğimiz yerde, denge düzeni kurulamaz" iddiasıyla hareket ederek, petrol bölgelerine inmek ve buralarını ele geçirmek istemektedir.
Boğazları ele geçirmek ve İstanbul
' a sahip olmak ise en büyük istekleridir.

     Fransızların, İngilizler' den geri kalır yanı yoktur.
Akdeniz
sahillerinde hakimiyet kurmak tek isteğidir.
Senelerce bize dost olarak tanıtılan ve görünen, fakat gerçekte en büyük düşmanımız olan olup, fırsat buldukça bize zarar verekten ve aleyhimizde bulunmaktan çekinmeyen Almanları unutmamak lazımdır.

     Almanlar 1.Dünya Savaş' ında bizleri hile yanlarına çekip savaşa sokarak müttefik oldukları ve itilaf deletleri ile birlikte savaşımıza rağmen, İngilizler bizden Kudüs' ü alınca, ülkelerinde Hristiyanlık adına bayram yapmışlardır.

     Bu ihanetlerin dışında, istihbarat teşkilatlarının verdiği rapor çerçevesinde Osmanlı Devleti' nin elinde bulunan Orta Doğu petrol bölgelerini ele geçirmek için Münih-İstanbul-Ankara-Diyarbakır-Bağdat-Musul hattını ihtiva eden Bağdat Demiryolu projelerini fırsat bulunca icra safhasına koymaya niyetlenmişlerdir.

     Burnumuzun dibinde bulunan ve uzun seneler kuyumuzu kazıp, Anadolu' yu ele geçirmek isteyen İran' ı ve faaliyetlerini de göz ardı etmemek gerekir. Onların "Büyük Medya" arzusu hala içlerinde kor bir alev gibi yanmaktadır.

     Suriye' nin ise bugün bastırmış olduğu haritalarında "
Hatay Vilayeti
" mizi kendi sınırları içinde göstermeleri ilginçtir.

     Hal böyle iken, bizim mensubu olduğumuz Büyük Türk Milleti' nin de gelecekten bir beklentisinin olması ve bir ülküye sahip olup, ona hizmet ruhuyla dolu olması, bunu icra safhasına koyacak nitelikte düşünmesi gerekmez mi?

     Bugün Türk Mileti' nin şöyle büyük bir ülküsü vardır. Bu ülkü "Vatanın, milletin, bayrağın, hürriyetin, törenin, dilin, adetin, tarihin, dinin korunması, yaşanması, yaşatılması" şeklindedir. Ayrıca milletimizin ilim, irfan, teknik gibi medeniyet sahasına giren sahalarda yükselmesini sağlamak için çalışmayı arzulaması şeklindedir.
Gelecekten beklentisi ve istikbalde sahip olacağı ve olması gerekenleri de içinde alacak boyutludur.

     Üzerinde yaşadığımız dünyada, her millet bizim aleyhimizde çalışır ve faaliyette bulunurken, istikbalden bir beklenti içindeyken, bizim başıboş ve beklentisiz yaşamamız elbette ki mümkün değildir.

     Tarihte ecdadımızın aldığı, fakat düşmanlarmızın elimizden kopardığı "Tarihi Türk Yurtları" nı ve "Dünyanın neresinde bir Müslüman Türk varsa, onun hakkını savununcaya kadar mücadele ve hakimiyet" yine bu milletin ve evlatlarının tek ve vazgeçilmez ülküsü olmalıdır.İla-i Kelimetullah' ı yaymak ve hakim kılmak gerçeği de zihinlerde yeralmalı, ön plana geçirilmelidir.

     Müslüman Türk' ün dünyaya yayılırken, araya düşmanlarının girmesiyle kopukluk meydana gelen ve bizden ayrılan ırkdaşlarımızın ve dindaşlarımızın varlığını, birliğini ve bir an önce hür ve bağımsız ülkeler topluluğunu katılmalarını sağlamak düşüncesi de hakim olmalıdır.

     Düşmanlarımızın ise boş oturmadıklarını ve aleyhimizde faaliyetlerde bulunarak bizi, zaman zaman engellemeye kalkıştıklarını, insanlarımızın zihinlerini bulandırdıklarını, bazılarını ise ele geçirip kendi isteklerini doğrultusunda kullandıklarını bilmek lazımdır.

 

ÜLKÜCÜLÜĞÜN TEMEL ESASLARI

 

Gayemiz iyi bir Türk olmaktır. İyi bir Türk olmak, Türk'ün törelerini, dilini, dinini, ülküsünü iyi bilmek, iyi yaşamakla olur. Türk'ün gücü imanıdır. İmanının özü ise kendi öz kültürüdür. Türk kültüründe, milletin aynı kültür doğrultusunda yaşamasının sağlanması için, üç unsura kayıtsız şartsız bağlanılması gerekmektedir. Lider, doktrin, Teşkilat. Bu üç unsuru iyi bilmek, anlamak, yaşamak zorundayız. Bu üç unsur milletin birlik, dirlik ve güçlülüğünü sağlayan temel prensiplerdir. Türk kültüründe güçlü devlet kurabilme, Turan'ı gerçekleştirebilmek ve Kutlu Düzeni sağlamak için gerekli olan bu üç unsuru tek tek tetkit etmek gerekiyor.

LİDER


Liderlik, okullarda okuyarak, ihtisas yapılarak elde edilebilecek bir mefhum değildir. İnsanlar birbirinden ayıran bir özellik şahsi karakteridir. Bazı insanlar inançlarına tam anlamıyla bağlıdır. Yaşayış tarzını tamamen inançlarına göre düzenler. Duygularını ve düşüncelerini bu inanç istikametinde yönlendirir. Bu kişilerde bu inançlarına bağlılık karakteristik bir özelliktir. İşte Cenabı Allah bazı şahsiyetli insanlara, kendi kültür öğelerini iyi yaşama vasfını nasip etmiştir. Türk lideri de, Türk kültürünün bütün öğelerini en iyi bilen, en iyi uygulayan şahsiyet sahibi olmalıdır.

Türk'lerde liderlik vasıflan ve Türk kültürü içerisinden çıkarılmış bazı öğeler şunlardır:

  • Lider, özü sözüne uygun olan kimsedir.
  • Lider, yüksek bir ahlakın, üstün bir seciyenin sahibi olan kişidir.
  • Lider, ölüme giderken de inançlarından taviz vermeyen kişidir.
  • Lider, teşhisinde yanılmayan, kolay kolay aldatılmayan, aldanması mümkün olmayan kişidir.
  • Lider, milli olanı milli olmayana her zaman tercih eden, bu tutumunda her zaman kararlılık gösteren kişidir.
  • Lider, her türlü haksızlığın karşısında başını dimdik tutan ve zorbalıklar önünde eğilmek nedir bilmeyen kişidir.
  • Lider kişinin, sınıfların, baskı gruplarının yararına değil, öncelikle milletin menfaatlerini düşünmesini bilen kişidir.
  • Lider, milli olmayan her düşüncenin, her ekonomik sistemin ve devlet anlayışının karşısında milli olanı büyük bir faziletle, korkusuzluk ve cesaretle savunmasını bilen kişidir.
  • Lider, milleti meydana getiren dil, din, kültür, tarih ve soy birliğine, vatan kavramına sadakat ile bağlılık ile göstermenin bir zaruret olduğuna inanan kişidir.
  • Lider, sosyal hafiflikleri değil, milli vakar ve üstünde tutulmasını isteyen ve bu konuda her türlü dikkat ve titizliği gösteren kişidir.
  • Lider, gerek iç politikada, gerekse dış politikada olsun, millet ve devlet yararına alınması ve geliştirilmesi gereken meseleleri kendi politik ve kişisel çıkarları için bir araç olarak kullanmak heveskarlığına kapılmayan kişidir.
  • Lider millet devlet felsefesini "Devleti Ebed müddet" ilkesi doğrultusunda ve kendi soylu esprisi dahilinde yaşatmayı amaçlayan kişidir.
  • Lider, milleti, devleti ve ülkeyi tehdit eden her alçakça girişimin tam zamanında karşısına dikilen kişidir.
  • Lider, milletin ruh ve gönül yapısı ile sosyal alışkanlıklarını daima göz önünde bulundurarak, millete en yararlı olması gereken çare ve tedbirleri almada başarı gösteren kişidir.
  • Lider, nazizme, faşizme olduğu kadar komünizme de, millet varlığı için tehlikeli gördüğü her türlü kozmopolit akım ve sistemlere de olmaz demesini, durdurucu, caydırıcı ve önleyici tedbirler koymasını bilen kişidir. , Lider, günübirlik meselelerin yerine büyük ülküleri gerçekleştirmeyi, milletin, devletin ve ülkenin 10-15 yıl sonraki geleceğini değil, 50-100-200 ve hatta 500 yıl sonraki geleceğini düşünen bunun ilmi hesaplarını, aritmetiğini varsayımdan, ihtimallerden ötede değerlendirme cihetine yönelen kişidir.
  • Lider, kanunların örf, gelenek ve adetlerle modern teknikte ilim ve uygarlık anlayışının birbirinin tamamlayıcıları olarak benimsenmesi üzerinde önemle duran kişidir. Bu gerçeğe inanan,iman eden kişidir.
  • Lider, milli istiklal, toprak bütünlüğü, milletin birlik ve beraberliği yolunda ölümü bile ehvenden sayan kişidir.
  • Lider, milletini çağların üstünden sıçratarak milletine bu ruh, bu inanç ve bu şuuru aşılayarak, onun ilim de, teknikte ve uygarlıkta en ileri milletlerin de önünde yer almasının mücadelesini veren kişidir.
  • Lider, hiç bir ön yargı ve siyasi yatırım amacıyla yahut maddi menfaatleri karşılığında devlet sırlarını açıklamayan, bu zavallılığı, benimsemeyen kişidir.
  • Lider, her türlü iftira, yalan ve hakaret ifade eden kelimeyi sözlüğünden çıkartıp atan kişidir.
  • Lider, ön sezgisi kuvvetli, kararlı isabetli, fikir ve kanaatleri istisnasız bir şekilde en mükemmel, en iyi ve en doğru olan kişidir.
  • Lider, güçlüklerden yılmaz, tehditlere papuç bırakmaz, vatanını bir pula satmaz.
  • Lider, kavgadan kaçmaz, kaçırılmaz.
  • Lider, dün neyi savunuyorsa, bugün de, yarın da yine aynı şeyleri savunarak savaşını sürdürür, daima ileriye bakar, ufku daima ilerisidir.

Türk töresinde liderde aranan vasıflar bunlardır. Bu vasıflara sahip bulunan şahsiyetler daima hedefe varır. Türk İslam davasını sistemli hale getiren dava önderinde mutlaka bu vasıflar bulunmalı. Zira dünya milletleri kendi menfaatleri için başka milletler üzerinde hesaplar yapmaktadır. Bu vasıflara sahip şahsiyetler başka milletlerin kendi ülkelerindeki hesaplarını bozar. Bu vasıflara sahip olmayanlar ülkeyi başka milletlerin güdümüne bilerek veya bilmeyerek sokarlar.

Cenabı Allah sevdiği Türk milletine en buhranlı günlerinde mutlaka kurtarıcı bir lider nasip etmiştir. Alparslan Türkeş yüzyılımızın bu vasıflara yegane sahip lideridir.Onun hayatı başlı başına bir mücadele başlı başına bir davadır. O lidere bağlılık ve teslimiyet, kendini Türk kabul edenlerin yapması gereken şeylerdir. Hele de bu Türk ufkunu Nizamı Alem'e yöneltmiş bir ülkücü ise, liderini iyi tanımalı ve ona teslimiyet bilinci ile bağlanmalıdır.

1944 yılından beri fikirleriyle bütün Türk dünyası için hürriyet mücadelesi veren, doktrinleriyle de Türk Devleti'ni güçlü, kılmak milletinin mutlu olmasını sağlamak ve dünya insanlık aleminin gerçek adalete kavuşması için çizgisinden taviz vermeyen her türlü çileye rağmen Hak yolunda mücadeleye devam eden ve Türk milliyetçiliğinin milletimizin milli meselesi olmasını sağlayan 1300 yıl sonra Türk kurultayı yapan ve bu kurultayda Hakan'lık unvanı alan Dünya Türk'lüğünün değişmez Lider'i Alparslan Türkeş'tir. Makamı "Başbuğ’luktur.

DOKTRİN


Bir milletin kendi kültürüyle yönetilmesi o milletin milletlerarası mücadelesinde zafer kazanmasına sebep olur. Liderlik anlayışımızda olduğu gibi devletin, kalkınma meselelerini çözümde kendi kültürümüzü örnek alıyoruz.

Dolayısıyla devletin kalkınma politikasını, Türk Kültürünü incelediğimizde bazı dilimlere ayırmak zarureti hasıl oluyor. Bu konu uzmanları tarafından 9 dilime ayrılmıştır. 9 rakamı Türk Kültüründe ve İslam inançlarında kutsal sayılan bir rakamdır. Türkiye'nin kalkınmasını 9 farklı maddeler halinde dilimlere ayırıp her birini ayrı ayrı kültür potasında çözümleme yoluna gidilmiştir.

Türkiye’nin bugün ileri gitmiş modern milletlerin, modern devletlerin seviyesine ulaşması için dünya çapında ilim adamları ve teknik insanlar kadrosuna ihtiyaç vardır. Bu kadrolarla tamamen, 0 milli bir tutumla eksikleri tamamlamak, hataları gidermek gerekir.

Kendi öz değer ve kültür kaynaklarımızla milli ihtiyaçlarımızı esas alarak telafi etme ve çare bulma düşüncesiyle 9 ışık ortaya konmuştur. "Herşey Türk için, Türk'e göre, Türk tarafından" sloganında manalaşan ve Ozan Arifin söylediği "Doktorun Türk, ilaç İslam olacak" mısralarına akseden milli kurtuluş ve milli yükseliş hamlesi dün olduğu gibi bugün de hatta yarın da Türk Milletinin yegane kurtuluş reçetesidir. Çünkü diğer bütün fikri ve siyasi ideolojilerin karşısında tek Milli Doktrin'dir. Çünkü kaynağını, özünü Türk kültüründen almaktadır. Çünkü doktriner yapımız "Türk'lük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletidir."

Bu doktriner yapımızı maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz.

1. Milliyetçilik
2. Ülkücülük,
3. Ahlakçılık,
4. Toplumculuk,
5. İlimcilik
6. Hürriyet ve Şahsiyetçilik
7. Köycülük,
8. Gelişmecilik ve Halkçılık
9. Endüstri ve Teknikçilik

Türkiye bu maddelerde izah edilen dilimleri iyice anlamadan , bu doktirinleri uygulamadan dışarıdan ısmarlama alınan yabancı sistemlerle yükselişini ve kurtuluşunu sağlayamaz. Bu doktrin Türk’ün özü , Türk’ün kurtuluş reçetesidir.

TEŞKİLAT

İnsanları milliyetçi , toplumcu fikir yapımızla aydınlatma , koordine etme ve ülkücünün yakın hedefinin iktidar olmasını temin için birer eğitim yuvası olan Ocaklarımız ve ocaklarımızda yetişen , yetişirken de devleti kurtarma , topraklarımızı vatan yapma , milletin milli değerlerini yüceltme , insanlara şahsiyet kazandırma ruhunu almış kadroları iktidar yapma vasıtası olarak da M.H.P her ülkücünün teşkilatıdır. Ocaklarımız birer ilim irfan yuvasıdır ve de öyle olmalıdır. Biz Ülkücüler bu ocaklarda devletimizin bekası için yetişmek ve hazır olda beklemek mecburiyetindeyiz. Çünkü devletine sahip çıkan , millet için çalışma arzusu taşıyanlar ülkücülerdir. Öyleyse ülkücülerden başkası devleti için var gücüyle çalışmazlar. Bizler kadrolarda yerimizi alarak , ocaklarda aldığımız ruhu iktidara taşımalıyız. Bu yol partilerden geçer. Var oluşlarının gayesi milli kurtuluş hamlesi olan tek siyasi vasıta Milliyetçi Hareket Partisi’dir.

Çünkü Milli kurtuluş ve yükseliş davası diye kendi kültürümüzde bulduğumuz Dokuz Işık’ı doktrin halinde savunan ve iktidara geldiğinde uygulanacak tek çare olarak gören siyasi parti M.H.P’dir

TÜRK İSLAM ÜLKÜSÜ

Neden, şu veya bu ad altında toplanmayı değil de "Türk-İslam Ülküsü" ne bağlanmayı savunuyoruz? Biz iddia ediyoruz ki, "Emperyalizm", Türk ve İslam dünyasını yutmak için en az iki asırdan beri korkunç bir tertibin içindedir. Bir taraftan kültür emperyalizmi ile "vatan çocuklarını" din ve milliyetine yabancılaştırarak kendi emellerine hizmet edecek kadrolar hazırlamakta, diğer taraftan din ve milliyet duygularını, her şeye rağmen terk etmeyen çocuklarımızı da birbirine düşürmeyi planlamaktadır.

Bugün yeryüzünde iki sömürgeci "blok" vardır. Bunlardan biri kara renkli "kapitalist emperyalizm" diğeri ise bütün fraksiyonu ile "kızıl emperyalizm". Birincisi "çok uluslu şirketlerin" paravanasında, "az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek" maskesi altında, ikincisi de "ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek" maskesi altında, "sınıfsal savaş" sloganı ile "iç savaşlar" çıkartmakta ve "dünya proleterlerinin dayanışması" adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.

Gerçekten de yer yüzünde ezilen ve sömürülen bir de "üçüncü dünya" vardır. Bu dünya, daha çok Asyalı, Afrikalı irili ufaklı devletlere ve devletçiklere, beyliklere, emirliklere, federasyonlara bolünmüş milletlerden ibarettir. Esef edelim ki, bu insanların sayısı bir buçuk milyardan daha fazladır. İşin ızdırap veren diğer bir yanı da, bu nüfusun çoğunluğunu Müslümanlar teşkil etmektedir. Bunun yanında çok acı bir gerçeği daha belirtelim ki, bu ezilen ve sömürülen Müslümanlar arasında Türk Milleti'nin çok önemli bir bölümü bulunmaktadır.

1970 Yılında yapılan bir araştırmaya göre, yabancı boyunduruğunda tam bir sömürge hayatı yaşayan Türk nüfusunun sayısı, Türkiye'mizde bulunan genel nüfusumuzun tam iki katıdır.

Emperyalist güçler, fırsat buldukları zaman zorla, bulamadıkları zamanlar ise hile ile İslam ve Türk dünyasını ele geçirmiş, zenginliklerini yağmalamış, din ve milliyet duygu ve değerlerini tahrip etmiş, direnenleri lekeleme ve imha yoluna gitmiş, kendine uygun kadrolar yetiştirmiş, bu milletlerin uyanış, diriliş hamlelerini, milli eğitim ve kalkınma planlarını baltalamış ve bu ülkeleri, "ebedi sömürge" statüsüne mahkum etmek için elinden geleni esirgememiştir.

Emperyalist güçler, korkunç bir kültür emperyalizmi programı ile millet çocuklarını milli tarihlerine, milli ve mukaddes kültür değerlerine, milli ülkülerine, milli menfaatlerine, hatta motif ve sembollerine düşman etmekle kalmazlar, kendi değerlerini "bir uygarlık ve ilericilik" unsuru biçiminde onların kafalarına ve vicdanlarına oturturlar. Böylece milli ve mukaddes değerlere bağlı milliyetçilerin karşısına, bu değerlere ters düşen "yabancılaşmış kadrolar" çıkarırlar. Bir ülkede, değerler "ikizleşince", kadroların da ikizleşmesi ve çatışması mukadder olur. İşte düşman, bu noktada aktivitesini arttırır. Ülkenin ve milletin "parsellenmesi" için beynelmilel güçleri harekete geçirir. Ülke artık birbirinin gırtlağına sarılmaya hazır kadrolara bölünmüşse, düşman rahatlıkla at oynatabilecek vasatı bulmuş demektir.

İnsanların Bir Dünya Görüşüne İhtiyacı Var

Bu ihtiyaç, o kadar köklüdur ki, İslam dünyasında "bir tefekkür tarihi" ve bütün dünyada ise koskoca "bir felsefe tarihi" doğmuş bulunmakta dır. Tarih ve günümüzdeki gerçekler bize gösteriyor ki, insanlar, araştırmak, düşünmek, inanmak zorundadırlar. Bu ihtiyaç alem-şümuldür. Hiç kimse, uzun müddet şüphede, kararsızlıkta, boşlukta duramaz. İyi-kötü, doğru- yanlış herkes bir şeylere inanır, geniş veya dar herkesin bir "dünya görüsü" vardır.

İlmi felsefeden ayrı olarak varlık, bilgi ve irade problemleri üzerinde çalışan, insan ve "insan ötesi" üzerinde, toptan bir tefekküre ulaşmak isteyen "bütüncü" bir zihin çabasına "genel felsefe" diyoruz. Bugüne kadar gelen "felsefe tarihi" ve İslam’da, felsefi akımlar karşısında görüşlerini ortaya koyan "ilm-i kelam", daha çok bu türden zihni çalışmaları yansıtmakta dır.

Genel felsefe, yalnız bilgi dallarındaki gelişmelerin ışığında, bir dehanın zekâsı ile çağın seviyesine uygun genel bir senteze ve sisteme ulaşmaya çalışmaz, bir bakıma "insan bilgisinin ilmini" yapmaya çalışır.

Günümüz de, ilimlerin çok fazla çeşitlenmesi, ihtisas alanlarının daralması bu sentezi başarmak hususunda insan zekâsına büyük güçlükler getirmekle beraber, zor olsun, kolay olsun, bu isin başarılması konusundaki çalışmalar devam edecektir ve etmektedir. Çünkü, bu durum, böyle bir senteze ulaşma ihtiyacını azaltmak yerine daha da çoğaltmış bulunmaktadır.

İnsan fert ve grupları, içten bağlanacakları ve kendilerini mutlu kılacak "bir inanç ve dünya görüşü" istemektedirler.

Bütün zaman ve mekânların insani bu ihtiyaçla kıvranmaktadır. Bu günün insanını düşünmekten alıkoymak için kurulan tuzaklar, ( çılgınca danslar, delice müzikler, arenaya döndürülen statlar, kumar, fuhuş ve uyuşturucu madde evleri... ) her şeye rağmen "düşünen ve inanan insanı" henüz tamamen yıkamadı, yok edemedi. "İlmi felsefe" ile, olaylara ve varlıklara, bizzat olayların ve varlıkların "objektif verileri" ve ilişkileri ile yaklaşmak, yorum yapmak ve objelerin dili ile düşünmek esas alındığı halde, "genel felsefe" ile bilgi ve varlığın, insan idrakinde ve varlığında "senteze" ulaşması ve bütün varlık tezahürlerinin, belli bir sistem içinde "insanda seyredilmesi" esastır. Böyle bir tefekkür, insanin kendi varlığını, bütün varlık tezahürlerine "ayna yapması" ile doğar.

varlık aleminde, büyük küçük, canlı cansız her varlık, bir radyo vericisi gibi "kendi dili ile" yayın yapar, kendi verileri ile adeta kendini anlatır. İnsanoğlu ise, idrakini ve zekasını bir "anten" gibi kainata germiş olup bu varlık tezahürlerinden gelen verileri toplamakta, bunları kendi diline tercüme ederek yorumlamaktadır. Bu idrak ve yorumların sayısı da "idrak edicinin" idrak ve zekâsına göre çeşitlenmekte ve çoğalmakta...

Bir tarafta, bütün tezahürleri ile varlık, öte tarafta insanin zeka ve idraki bulunmaktadır. Kısacası, "insan" ve "insan ötesi" ikilisinden "bütüncü" bir bilgi ve yoruma ulaşma çabasına isterseniz "felsefe", isterseniz "tefekkür" diyebilirsiniz. İnsan, kâinatın ve bütün varlık tezahürlerinin "gözlemcisi", insandan gayri her şey de "insan ötesi"dir. Bütün bunlardan sonra bilinmelidir ki "vahyin" ve "tevhid"in nurundan mahrum bir akil, böyle bir sentezi kurmada daima başarısız kaldı.

 

ÜLKÜCÜ HAREKET

20. Yüzyılda olduğu gibi 21. Yüzyılın Türkiyesinde de en çok kullanılan kavramların başında demokrasi gelir. Az gelişmiş ülkelerde yerleşik bir demokrasi geleneği olmadığı gibi , demokrasinin anlam ve kapsamı egemen güçler tarafından tanımlanır. Egemen güçler ; çelik kolların zorlandığını hissettiği zaman , sindirme ve elden geldiğince yok etme görevini üstleniyorlar . Bu kimi zaman kuvvetle , kimi zaman kanla kimi zaman da düzenleme ile kendini gösteriyor netekim

Türkiye'nin varoluş mücadelesini verenlerin 12 Eylül'ün denge politikası zırvasıyla layık görüldüğü yerler : İŞKENCEHANELER
Cumhuriyetten bu yana ülkemizdeki demokrasi tartışmaları genellikle suni bir zeminde yapılmıştır. Burada esas üzerinde durulması gerekende demokrasiye yüklenilen anlam ile birlikte kendi sosyal bünyemizin ve realitenin dikkate alınıp alınmayacağı idi. Halka rağmen ; halk için bir demokrasiden söz edilebilir miydi ? Bunda belkide en önemli etken yıllardan beri Türk Milletine bir lütuf gibi fincan fincan sunulan hakların yapay nedenler oluşturularak ihtilallere sebep gösterilmesiydi. İhtilaller ve bunların yetkilileri kendi mantığı ve metotlarıyla işlem görüyor , statükonun korunması esas alınarak gelişmekte olan fikirlerin mahiyetlerine bakılmaksızın etkisiz hale getirilmesini esas alıyordu. Yerleşik bir demokrasi geleneğinin olmadığı ülkelerde bu darbeci tutum kronik hale gelebiliyordu – Türkiyede olduğu gibi Bu tarihi süreç içinde Ülkücü Hareket de nasibini almıştır. Tek sevdası Türk Milleti , Türk Devleti olan Ülkücüler , ihtilalin tetikçileri tarafından suçlu gibi gösterilmişler , işkenceler ve idam sehpalarından geçirilmişlerdir . Fakat o malum şahsiyetlerin unuttukları bir şey vardı . Biz diğerleri gibi sonuna izmeki getirilmiş dış mihraklı ithal bir hareket değildik. Kaynağı ve gayesi itibariyle yok edilmesi mümkün olmayan tek oluşumdu. Çünkü kaynağı binlerce yıllık tarihinden , amacı ise birçoklarının hayallerinin bile ulaşamayacağı kadar çağların üzerindeydi. Bu sebeple yok edilemeyen bu hareketin gerçek misyonundan saptırılması için bir şeyler yaptırılabilirdi belki ....

Böylece katetmiş olduğu mesafeden birkaç adım geriye itilebilirdi. 12 Eylül zihniyetinin yapmaya çalıştığı da buydu.

12 Eylülcü generaller Türk Milliyetçilerinin iktidara giderek yaklaştığını , şiddet ve tehdit ile yokedilemediğini görünce olayların çığrından çıktığına hüküm vermişlerdir. Fakat bu seferde vatan hainleri Moskova güdümlülerin beceremedikleri Yok etme işlemini kendileri devralmış ve planlarını uygulamaya koymuşlardır. Dünya tarihinde ilk defa bir ülkenin milliyetçileri vatana ihanet ve vatanı bölmek ile suçlanacak kadar komik bir davayla başta Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ olmak üzere , milletimizin şahdamarı olan Türk Milliyetçileri;ni yargılamaya kalkanlar , ileriki yıllarda zaten kalplerde mahkum olmuşlardır. Belki de Türkiye;ye onlar kadar hiç kimse ihanet etmemiştir.

Ülkücü Hareket geçmişi ile bugününü bağdaştırarak mücadelesine devam etmektedir. Bizler , bu mücadelede kahramanca savaşan , vatanın ve milletin geleceğini şekillendirmek için şehit düşenleri , gazi olanları unutmadık ve unutmayacağız . Şehitlerimiz yarının aydınlık günlerine giden kutlu yolda en önemli kilometre taşları olmuşlardır. Onların aydınlattığı yolda yürüyerek , vermiş oldukları mücadeleyi farklı platformlarda , ama aynı inançta , aynı kararlılıkta devam ettiren Ülkücü gençlik onlara minnettardır. Çünkü onlar inandıkları uğruna Hakkın rahmetine koşan seçkin kullarıdırlar. Cenab-ı Allahtan rahmet diliyoruz .

On iki Eylül zihniyetinin yargılanmasını tarihçilere ve zamana bırakıyoruz. Çekilen tüm zulümlere rağmen devletimize küsmedik . Bunu da ispat ettik herşeye rağmen ... Bugün de dün gibi devletimiz ve milletimiz için yaşamaya ; gerektiğinde ölmeye hazırız .

Eylüllerde ölmedik ; Eylüllerde doğduk ....
Maziyi bilerek ; atiye koşacağız .... 

ALLAH TÜRKÜ KORUSUN ve YÜCELTSİN ... !

 
  Bugün 15 ziyaretçi (22 klik) kişi burdaydı!  
 
SüperTeklif'e üye ol, sen de kazan!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol